bir yerde yaşamış mıydım neydi
mor salkımlar uzanırdı balkonundan
çiçek miydi üzüm müydü
soğuk sular sızardı testisinden
seramikti mavi miydi
hatırlamam...
bir yerde görmüş müydüm neydi
çocuktum bıyık boyardım
boy ayna mıydı taş kesme miydi neydi
yüzüm o aynada kalmış mıdır
ben unutmuş muyum
bilmem anlamam...
gömleğim miydi koşarken yırtılan
tenim mi ruhum mu,
uzun hareleriyle uçar mıydı kuşlar
uçar mıydım yoksa ben de
çocukluğun dantel beyazlığıyla,
kimdi tütün gökyüzü ve yıldız kokan
kimdi geceyle gelen gümüşî saçlı adam
dayım mıydı unuttum
yoksa değil miydi ?
kimindi içimdeki hüzzam ?
bir güvercin miydi zaman zaman
göğe topuğunu çizen,
ne zaman üşüdüm ben ne zaman
ne zaman kayboldu fasıl usul ve zaman
söyle zaman !
bir yerde yitirdim mi bir şeyler ben
ki, aldım daldım mordum...
sever miydim
ben değil miydim
o muydu değil miydi
aşk var mıydı, yıkanılan
göz var mıydı, dalınan
hiç anlamam, hiç !
görmedim mi gördüm mü
hafızamda ne kaldı, bilemem ne
söyler misin allah aşkına
ben ne zaman büyüdüm
böyle ansızın ben ?
şer ve şiir
kahin geldi buyurdu
vadileri zirveleri
kuşatınca kelebek ölüleri
sığırcık kuşunun karabataktan
iki çift yumurtası
kızları oğulları,
vakit susup sese si la sol fa
azlanana mi re do
solfej çalgılara veda edince
tınısız insanlar
lastik kemerlerinde
hadım birer yetim
dedi ki
gelen gemiler de güvensiz,
dağlarda yüzmeyene
bakıp ahlananlar kadar
kim ki harflerini külle iyice yıkarsa
ölecek derin damağında dinazor erkekle
alımlı poredator kadın
anlattı ki
cennete düşecek
bir zaman yanlışlıkla herkes
hepinize itiraz
toz duman
yazdı ki giderayak
her kim ki
konuşursa lûgatla zina
tutkuya ihanet
encamı yazılıdır
söz-
ün
defter-
inde
acı
sancı
alegori
kahin geldi buyurdu
vadileri zirveleri
kuşatınca kelebek ölüleri
sığırcık kuşunun karabataktan
iki çift yumurtası
kızları oğulları,
vakit susup sese si la sol fa
azlanana mi re do
solfej çalgılara veda edince
tınısız insanlar
lastik kemerlerinde
hadım birer yetim
dedi ki
gelen gemiler de güvensiz,
dağlarda yüzmeyene
bakıp ahlananlar kadar
kim ki harflerini külle iyice yıkarsa
ölecek derin damağında dinazor erkekle
alımlı poredator kadın
anlattı ki
cennete düşecek
bir zaman yanlışlıkla herkes
hepinize itiraz
toz duman
yazdı ki giderayak
her kim ki
konuşursa lûgatla zina
tutkuya ihanet
encamı yazılıdır
söz-
ün
defter-
inde
acı
sancı
alegori
tane sevmek
dahası vardı anlatamadım
uçuk mavi eşarplarıyla
derinden derine öptüler
rengini bilemedim sanki
üstelik severek gittiler
yoktular da sandım mı
rüyada fena korkular
ağzı kocaman mı susunca
yanılan bilmezse
gelince uğrarım
kelimelerden yaraya nem
en az sevmek kadar
gitmeden eğilip de anlamak
içim hızlı telaş
çok aceleyim
bir eğilebilsen
küçük ellerinde kiraz
bardağı kaldırıyor tane
taa ki o kadar olur o kadar
ay’lama
ay çıktı
geldiler izini götürdüler
o kadar kalabalık
baktılar terziler dikemediler
kum konçertosu
tiz düdükleriyle acemi kadınlar
gereksiz üşümeyin
doğmanız uzak ihtimal
kadın onu boyadı kırmızıydı
olmadı sarrafların terazileri
kefeler tartsızdı
ölçtüler unutup gittiler
mabetler cemaate çocuk eskiye
yeni işler dükkanlar bakışlar bile
kuğu nazikçe intihar edince
aşk tanıma muhtaç
nasıl bağırdıysan
ay dünyaya düştü
sondan say bir bir
yaz kış lodosa nispet poyraz
lüfer zamanı dut vakti
çilek reçeli deyin ki adına martılar zamanı
toz koyunca da adına buz yazınca da.
detayım heykelde
ne kadar eski kadındı ne kadar yeni
öyle sarmaşık mı desem
birden bire mi topuklarında
şaşardım ışıklar havai fişek.
detaya heykel durdum
nereden almışsa
fazlasıydı bitmeyen eksiğiyle
öyle parlak sönük
o kadar olur mat ki yıldız yıldız.
heykele detay kıldım
sis baskın yitik izler
hatta tövbe tövbe
yeşil çuhalı cenazelerde
bir adaydı sandalı olmayan.
detayda heykelimi kırdım
yeni öğrenenler için kadının menşei
kim görmedim dese fitnedir
hem de gıybet
mağara duvar resimlerinde
onundur en yaman nü'ler
havva’dan bir katre alev alan odur
nuh nebi’den sularda kamara ayartan da
zamanın karanlık şifreli köşesinde
şehvet otundan şurup
rivayet odur ki lokman elinden
erkeklere pusudur
kirpiklerinde divan şiiri okları
hangi gazele başvursa baş köşe yeri
ağıtlara tırnak akşam sefası
yetmez’le celallenenlere
bir de sabâ rüzgârı
kelimenin yokuşundan kim baksa
al işte dilinde cümlenin ferah ovası
her kim gördüm derse billahi tezvirattır
ne hikmetse her kim
ayan beyan onunla halvettir
olmayanın hali haraptır
ister karanlık niyetlerin sopaları
ister nazlı dalgaların fena işleri
erkekten nakilse
yukarı bıyık bu mu bu
aşağıda malum sakal o mu o
tu tu tu
işte buraya yazdım
tüküren kadındır
hulyalı bir martı
sabaha kalkınca habersizsen
kayıt dışı bir evham
kuyularda güneş ısırgan
uzun yola da gitsen
sökük bir levha
yazılacak metinler de
ödünç kelimeler onlarla
nereden alındıysa
kendince bir atsın işte sen
sözlerin çiftesinde şaha kalkan
biriktirdin de söyle söyle
o ne güzel bahçeler
akşamın güzel mi güzel
nefesinde tütsü
ağaçlar kadar uzun da mavi
hangi siyaha baksan
nereden gelmişsen beyaz
ne kadar kalabalıksın öyle sessizce
boğulurken yüzdüm
bana karşıydım
sesim beni bastırır
izin verme
vakit ve gramer
hangi evde hüzün varsa
gelir beni bulur
ağlamasında uzun yollar
işaretsiz göllerde boğulunca
hangi sevda derinden bıçaklansa
gelir beni bulur
kanatlarında zehir renkli hareler
kelebekler tırtıla dönüşünce
hangi acı bir daha ilmiklense
gelir beni bulur
dantel kollu masumiyet
sırsız aynalarda boyandıkça
hangi isyan bir daha ayaklansa
gelir beni bulur
tersten başlayan hikaye
zamansız saate anlaştıkça
hangi zaman kendimi unutsam
gelir beni bulur
yüklü siyah şilepler
limanlara yanaşmadıkça
bi’gelsin
saati görsem
vurulmazdım
yeniydim
anlamadılar
büyük
harfleri sevmezdim
kanım
çekildi
adamlar
sokağa hızla
ne zaman
çocuk inlese
kadınlar
ağlar uzun kirpiklerinde
çalarlı
şarkılar değil
vurmalı
sazlarında
nasıl desem
ki hüzün anlayana
bilemedim
oradan gelmeyi
kaldım
gülmenin eşiğinde
kimse hak
vermedi
öğretilse
herkes anlardı
ben dahil
kolayca
ondadır
belki
terkim pek
kolay
hanginiz ise
kirlenince
su değil
sular gerek
bi’gelsin
kim uçmaz
uçurumda
nerene düşsen
kabahati
görünce
kimse
görmeden ben
saçları
dahil elleri tutunca
tuttu,
gök
yere
yapıştı
yitik
sayfa çevrildi hep dahabir kar korkak eli yüreğinde
ertelenmiş düşlerden hece,
Habersizce Sevdi Anlamasınlar Diye
çılgınca ekoseler düğmeler
danteli kim önemser ki bu kadar
aklına değmese bilmeyecekti,
Habersizce Umutlandı Sezmesinler Diye
rüzgar gibi geçti dense yalan
tıs tıs kaplumbağa misali
emekleyen de değildi zaman,
Habersizce Sevindi Övmesinler Diye
birileri mi büyüdü göstere göstere,
o mu küçüldü utana sıkıla
bilinmedi hay huya ayarlı zamanda,
Habersizce Güldü Tutmasınlar Diye
bir şeyin eli değdi ruhlara
olan oldu gizlice
şiir şimdilik dahil,
Habersizce Yaşadı Bilmesinler Diye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder