13 Şubat 2014 Perşembe

"Eğer sana çizgili bir kağıt verirlerse sen öteki türlü yaz"




BIÇAK VE YARA

bir ucum hayalin coğrafyasında kol gezer
ütopya ülkesini istila etmek için,
bir ucum durmadan hayatı tasarlar
dağınık düşünceler ve dalgın dokunuşlarla,
bir elim alışılmadık kurgular yaratmak için yazıda
yeni kelimeler türetmek için çırpınmada usulca,
bir elim insan denen karmaşada
çocukluğuyla uğraşmada
hayatı onarmak için parçalanıp bölünmede büyüye gide

kimileyin bir koşu
soluk soluğa bir harfin ardında
kimileyin bir bakışın nehrinde
kimileyin bir sözün
bir sesin derin girdabında
yüz’üm

hep o dur ki
“söz’ün terkisinde” evham giyinik
bir dağınıklık  yüz’üm
“hayalet biriktirmiş sahaflar kadar uzun bakarlı”
olsa da yüz’üm

telaş  genlerimde upuzun bir haritanın sınır taşları
tevekkül ve sabır
hikayesindeki hüznü çizen bir pusula bana
ki hep kuzeyi gösterir sonsuz ve istenen üşümelerle

sıcak gerek
bir damla gül suyu
biraz incir
bir tutam mavi
bir demet inanç


Nurullah Kadirioğlu 



 İMGELEM ÖLDÜ  !
 
Biliyorum:
Kahramanlar dönemi kapandı.
Herkesin mazisiyle övündüğü zamandayız.

Şehir ve plastik, dumura uğrattığı bireyin sefaletini izliyor; yılışık ve isterik bir gülümsemeyle, şehrin varoşlarından.

İhanete, yalana ve iftiraya ayarlı hayat adlı muamma, çoğunluğun anısında derin çizikler açmış durumda.
Hatıralar yaralı ve yorgun.

Kimse ötekini dinlemiyor.
Kimsenin zamanı yok artık durup ince şeyleri anlamaya ve düşünmeye.
Anlam da zedelendi.

Pervasız ve itici sözler hayatın ve şehrin yasaları halini almış durumda.
Artık, söz’ün kirlendiğini kolaylıkla söylemek mümkün.

Eller…Bilhassa onlar, temiz değil epey bir zamandır.
Epeydir gülümsemeler anlamını kaybetti.
Epeydir iklim soğuk.
Yürekler de.

İmgelem öldü !
Ütopyayı çoktan terk etmişti zaten ahali…

ve ben,
az seven, çok düşünen;
ah !
kendine hala
uygun bir çocukluk arayan adam !

Nurullah Kadirioğlu 




tütün ve kül...
 
içimize bir  yolculuk muydu; çizik anılarda mıydı neydi ?


kim demiş !
hepten kötü değildir elbette anılar; bazen serin sular anımsatır;
sonsuz sevmeler; bazen sedef aynalar…

kim bilir belki de, tersten başlayan bir hikaye.
bazen; çokça ama upuzunca ben…
kim bilir, belki de gerekli bu bana.

beni anlamaya çalışıyorum;
-ki,
bu de gerekli bana…

nâ !
“gece, bülbül ağaran vakte dek” ağlar…
yüzümüz hüzzam…

ağzımda kök saldı
söz...
taşırım, bilinmez hangi vakte dek :
-gel, göğsüme takıl !
artık tütün ve kül...

desem miydi,
unuttum ben, neydi ?

belki de biz korkunun çocukları; şehir ahalisi !
bilinir,
“şehrin insanı,
şehrin insanı,
şehrin”
şehr !

denedim çok defa, geçmişe dönerim diye.
olmuyor.
denemeyin.

acı...
sancı...
alegori...

beni anlamaya çalışıyorum.
desem ki: beni anlamaya çalış…

tut ki,
sürü’den ayrılmam gerek.
yoruldum.
incitiyor beni şehir
incitiyor ahali…
yolumu bulmam gerek.
Çoğalarak azalmamak için…
İz’leri yitirmemek için…
ah !
ütopya gerek.
tutku…
“O” gerek
ki;
"hadi beni de götür gittiğin yere" 



Nurullah Kadirioğlu


 



DENİZGİLLER

tamamlandı düşen satır :
leke
sır
ayna

alt alta üç nokta:
protest
şiar
nümayiş

eğildi karanfil:
havaya
suya
toprağa

ağzıma
dördüncü
cemre:
bere
yara
mayıs

DENİZ
 
Nurullah Kadirioğlu





olsandı sen sema, olsandı sen hava,
alsamdı men seni dem dem, nefes nefes.
olsamdı ben mekân, olsandı sen zaman
eflâki dolduran bir aşk olurdu bes.
  

bir kâsedir alev dolu, gönlüm yana yana, 
ben ta senin yanında dahi hasretim sana. 
yaşlar dökende söndüremez ateşimi su,
sunsan elinle kanımı, içsem kana kana.

                     
                     Rabia Hatun                             


12 Şubat 2014 Çarşamba



NTV;
OĞUZ HAKSEVER'İN KALEMİNDEN
KADIKÖY ÇARŞI KEDİLERİ
VE
     BEN…






11 Şubat 2014 Salı

Oğuz Haksever'in sunduğu NTV 'O Anlar'da Çocuk 5 Şiirim






                                     


kadife kaplı kutuda
safça anılarını biriktiren çocuk
yüzü hayatın taşına değince
yumulup ayan beyan ağladı
kendine değil, kutuya
annesinin kadife sabahlığından çalmıştı da

ZAMAN ŞEHİR İNSAN 2