"Eğer
sana çizgili bir kağıt verirlerse sen öteki türlü yaz"
BIÇAK VE YARA
bir ucum hayalin coğrafyasında kol gezer
ütopya ülkesini istila etmek için,
bir ucum durmadan hayatı tasarlar
dağınık düşünceler ve dalgın dokunuşlarla,
bir elim alışılmadık kurgular yaratmak için yazıda
yeni kelimeler türetmek için çırpınmada usulca,
bir elim insan denen karmaşada
çocukluğuyla uğraşmada
hayatı onarmak için parçalanıp bölünmede büyüye gide
kimileyin bir koşu
soluk soluğa bir harfin ardında
kimileyin bir bakışın nehrinde
kimileyin bir sözün
bir sesin derin girdabında
yüz’üm
hep o dur ki
“söz’ün terkisinde” evham giyinik
bir dağınıklık yüz’üm
“hayalet biriktirmiş sahaflar kadar uzun bakarlı”
olsa da yüz’üm
telaş genlerimde upuzun bir haritanın sınır taşları
tevekkül ve sabır
hikayesindeki hüznü çizen bir pusula bana
ki hep kuzeyi gösterir sonsuz ve istenen üşümelerle
sıcak gerek
bir damla gül suyu
biraz incir
bir tutam mavi
bir demet inanç
Nurullah Kadirioğlu
İMGELEM ÖLDÜ !
Biliyorum:
Kahramanlar dönemi kapandı.
Herkesin mazisiyle övündüğü zamandayız.
Şehir ve plastik, dumura uğrattığı bireyin sefaletini izliyor; yılışık ve isterik bir gülümsemeyle, şehrin varoşlarından.
İhanete, yalana ve iftiraya ayarlı hayat adlı muamma, çoğunluğun anısında derin çizikler açmış durumda.
Hatıralar yaralı ve yorgun.
Kimse ötekini dinlemiyor.
Kimsenin zamanı yok artık durup ince şeyleri anlamaya ve düşünmeye.
Anlam da zedelendi.
Pervasız ve itici sözler hayatın ve şehrin yasaları halini almış durumda.
Artık, söz’ün kirlendiğini kolaylıkla söylemek mümkün.
Eller…Bilhassa onlar, temiz değil epey bir zamandır.
Epeydir gülümsemeler anlamını kaybetti.
Epeydir iklim soğuk.
Yürekler de.
İmgelem öldü !
Ütopyayı çoktan terk etmişti zaten ahali…
ve ben,
az seven, çok düşünen;
ah !
kendine hala
uygun bir çocukluk arayan adam !
Biliyorum:
Kahramanlar dönemi kapandı.
Herkesin mazisiyle övündüğü zamandayız.
Şehir ve plastik, dumura uğrattığı bireyin sefaletini izliyor; yılışık ve isterik bir gülümsemeyle, şehrin varoşlarından.
İhanete, yalana ve iftiraya ayarlı hayat adlı muamma, çoğunluğun anısında derin çizikler açmış durumda.
Hatıralar yaralı ve yorgun.
Kimse ötekini dinlemiyor.
Kimsenin zamanı yok artık durup ince şeyleri anlamaya ve düşünmeye.
Anlam da zedelendi.
Pervasız ve itici sözler hayatın ve şehrin yasaları halini almış durumda.
Artık, söz’ün kirlendiğini kolaylıkla söylemek mümkün.
Eller…Bilhassa onlar, temiz değil epey bir zamandır.
Epeydir gülümsemeler anlamını kaybetti.
Epeydir iklim soğuk.
Yürekler de.
İmgelem öldü !
Ütopyayı çoktan terk etmişti zaten ahali…
ve ben,
az seven, çok düşünen;
ah !
kendine hala
uygun bir çocukluk arayan adam !
Nurullah Kadirioğlu
tütün ve kül...
içimize bir yolculuk muydu; çizik anılarda mıydı neydi ?
kim demiş !
hepten kötü değildir elbette
anılar; bazen serin sular anımsatır;
sonsuz sevmeler; bazen sedef
aynalar…
kim bilir belki de, tersten
başlayan bir hikaye.
bazen; çokça ama upuzunca ben…
kim bilir, belki de gerekli bu
bana.
beni anlamaya çalışıyorum;
-ki,
bu de gerekli bana…
nâ !
“gece, bülbül ağaran vakte dek”
ağlar…
yüzümüz hüzzam…
ağzımda kök saldı
söz...
taşırım, bilinmez hangi vakte dek
:
-gel, göğsüme takıl !
artık tütün ve kül...
artık tütün ve kül...
desem miydi,
unuttum ben, neydi ?
belki de biz korkunun çocukları;
şehir ahalisi !
bilinir,
“şehrin insanı,
şehrin insanı,
şehrin”
şehr !
denedim çok defa, geçmişe dönerim diye.
denedim çok defa, geçmişe dönerim diye.
olmuyor.
denemeyin.
acı...
sancı...
alegori...
sancı...
alegori...
beni anlamaya çalışıyorum.
desem ki: beni anlamaya çalış…
tut ki,
sürü’den ayrılmam gerek.
yoruldum.
incitiyor beni şehir
sürü’den ayrılmam gerek.
yoruldum.
incitiyor beni şehir
incitiyor ahali…
yolumu bulmam gerek.
yolumu bulmam gerek.
Çoğalarak azalmamak için…
İz’leri yitirmemek için…
ah !
ütopya gerek.
tutku…
tutku…
“O” gerek
ki;
"hadi beni de götür gittiğin yere"
ki;
"hadi beni de götür gittiğin yere"
Nurullah Kadirioğlu
olsandı sen sema, olsandı sen hava,
alsamdı men seni dem dem, nefes nefes.
olsamdı ben mekân, olsandı sen zaman
eflâki dolduran bir aşk olurdu bes.
alsamdı men seni dem dem, nefes nefes.
olsamdı ben mekân, olsandı sen zaman
eflâki dolduran bir aşk olurdu bes.
bir kâsedir alev dolu, gönlüm yana yana,
ben ta senin yanında dahi hasretim sana.
yaşlar dökende söndüremez ateşimi su,
sunsan elinle kanımı, içsem kana kana.
Rabia Hatun